Toplum olarak aslında pek fazla okumaya eğilimli değiliz. Her seferinde okumaktan kaçar, sıkılırız. Bir romanı okumak yerine, filmi çıksın izleyelim deriz. Bir nevi daha kolay gelir bize. Çoğu zamanda kitap okumayı vakit kaybı olarak nitelendirirler. Fakat okunan yazı ile, izlenen film arasında dağlar kadar fark vardır.
Kitapları okuduğunuz zaman siz kafanızda bir obje yaratırsınız. Okurken, kendiliğinden zihninizde canlanır , okudukça şekillendirirsiniz. Adeta beyninizde filme dönüştürürsünüz onları. O şekilde hareket verir, orda konuşturursunuz karakterleri. Fakat filmde size bambaşka karakterler, bambaşka yüzler sunarlar. Siz de onları kabullenmek zorunda kalırsınız.

Daha sonra tavsiyeler işin içine girer. İnsanlar başkalarının övdüğü şeyleri daha çok merak eder. Hepimiz, etrafımızdaki insanların bir kitabı çok dillendirmesinden ve bizim onu merak etmemizden dolayı okumuştur. Aynı şekilde filmler de öyledir. Sürekli gündemde tutulan filmler, ‘Aa bu film çok iyiymiş, görsel efektleri süpermiş’ diye söylenmesinden ve bir nevi reklamının iyi yapılmasından dolayı insan zihninde istemsiz bir şekilde merak uyandırır. Kitaplar da bu şekildedir. Çevrenizde size bir kitabı okumanızı öneren insanlar var ve size o kitabı övüyor ise siz de okumak istersiniz. Bu sebeple kitap okuma alışkanlığı bu şekilde de tetiklenebilir.

O yüzden her daim yanımızda bir kitap olmalı, okumalıyız. Bilgisayar ortamından okuduğunuz yazılar ile, elinizdeki kitaptan okuduğunuz yazılar arasında fark vardır. İkisinden de ayrı zevkler alırsınız. Ön yargılarınızı yıkıp elinize kitap almalı ve önce sevmelisiniz. Kitabın kalınlığı gözünüzü korkutmamalı, ya da kim okuyacak bu kadar sayfayı diyerek içinizden geçirmemelisiniz. Bunu başardığınızda, siz de okumayı sevecek ve okuma alışkanlığı kazanacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder